OHLAUER OKULUNA ULTİMATOM VERİLDİ

Ultimatom genelde savaş ortamlarında kullanılan bir kavram. Bizim bildiğimize göre şu anda Kobane’de faşist saldırılar ve ultimatomların bu faşist saldırılara karşı verilmesi gerekirken, Almanya’da DGB sendikasının tepesindeki bürokratlar bize ultimatom veriyorlar. Ya devletin çeşitli kurumları, mülteci grevi hareketine karşı sık bir biçimde ultimatom veriyorlar.

Daha önce binlerce polisle yapılan boşaltma operasyonunda yaşanan direniş sayesinde okulun içinde olan kırkbeş insanın okuldan dışarı atılmayacağı ve Ohlauer okulunun Enternasyonal Mülteci Merkezi yapılmasına izin verileceği yönünde belediye ile bir anlaşma imzalamıştık. İki gün önce Ohlauer okulunun iç kapısına belediyeden bir ultimatom kağıdı yapıştırıldığını gördük. Bu ultimatomda, Ohlauer okulunun içindekilerin, bu ay soruna kadar okulu boşaltması talimatı var. Kayıtları Berlin’de olmayan mültecilere geçici olarak konaklayacakları dört haftalığına bir yer vereceklerini yazmışlar.

Bir kere daha genel ve yerel yöneticiler mülteci hareketini sokağa atma ve direnişi tasfiye etme taktiğini uygulamaya koydular. Aynı taktik, Oranienplatz’ın boşaltılması operasyonunda, Gürtel caddesindeki evin boşaltılması sırasında ve diğer direniş yerlerinin boşaltılması operasyonları sırasında uygulanmıştı.

     Önce toplumdan mülteci hareketine gelen desteği pasifleştirmek için ve mültecileri yatıştırmak için antlaşmalar imzalıyorlar, sözler veriyorlar. Biraz ortalık soğuyup sakinleştikten sonra anlaşmaları ve siözlerinin tersini uygulamaya koyuyorlar.

Ohlauer okulunu boşaltma niyetinde olduklarını zaten biliyorduk. Bu ultimatom bizim için bir sürpriz olmadı. Okulun boşaltılma planına karşı biz de bazı altarnatif projeler sunduk. Okulda tiyatro, müzik, kitap ve dergi çıkartma çalışmaları projesini yazıp basına açıklamıştık. Bu konuyla ilgili olarak bizi desteklemek isteyen sanatçılar, tiyatro ekipleri ile görüşmeler gerçekleştiriyorduk.

Projelerimizi kendimiz hayata geçirmek için Ohlauer okulunda bir açılış festivali yapmak istedik. Festival günü ve saatini bir afişle duyurduk. Tam festivalin başlayacağı gün, okulun dış kapısına bir yazı astılar ve okula ziyaretçi kabülünü yasakladılar. Ultimatom yazısını ise okulun iç kapısına asmışlardı. Zira ultimatomun diğer insanlar tarafından görülmesini istemiyorlardı.

Okulun içinde planlamış olduğumuz festival yasaklanınca biz de dış kapının önündeki sokakta müzik ve protesto yaparak bu yasağa tepki gösterdik.

Ultimatomdan bir gün önce, okulda oturan bir mülteci yanında bir arkadaşıyla okula girmek istiyor. Bekçiler ziyaret hakkının yasak olduğu gerekçesiyle misafiri içeri almıyorlar. Buna karşı çıkan mülteciyle kavga çıkıyor daha sonra olay yerine polis geliyor. Kavga sırasında bekçiler ve polislerin mülteci tarafından dövüldüğü söyleniyor. Polisler okula operasyon yapıp, güvenlikçilere ve polislere dayat attığını iddia ettikleri mülteciyi gözaltına aldılar. Polis karakoluna kadar bir yürüyüş gerçekleştirerek bu durumu protesto ettik.

Bu kavga olayından sonra gene medya tarafından Ohlauer okulunda kiriminal şeyler oluyor, derhal boşaltılması gerektiği yönünde kampanya gibi yazılar yazılmaya başlandı. Bu kriminalizm meselesi her zaman mültecilere karşı etkili bir silah olarak kullanılıyor. Mültecilerin kaldıkları kamplarda işkenceye uğraması, polis saldırısına uğraması kriminal olmuyor. Güvenlikçilerle ya da polislerle haklar ve özgürlekleri için kavga eden mülteciler bir anda kriminal oluyor. Sanki Almanya devleti mültecilerle bir savaş halindeymiş gibi sık bir biçimde mültecilere karşı ultimatom veriyor.

Şimdi biz devlet yetkililerine diyoruz ki; bizim sosyal, politik ve sanatsal projelerimiz var. Biz Ohlauer okulunda bunları yapmak istiyoruz. Madem ki mültecilerin kriminal olmasından şikayetçisiniz neden bu sosyal projelerimize izin vermiyorsunuz. Sosyal, politik ve sanatsal projelerimize izin vermekek, mültecileri siz kriminalize ediyorsunuz. Ortada kriminal bir durum varsa bunu siz ortaya çıkartıyorsunuz.

Almanya’daki büyük tiyatro kurumları ve diğer sanatçılar bizim bu projelerimize destek veriyorlar. Ne var ki devlet ve bu sistemden yana çıkarı olan partiler mültecileri sokağa atmak, sınırdışı etmek için ellerinden gelen ne varsa yapıyorlar.

Senato ile yapılan anlaşma geçeresiz sayıldı. Tüm mülteciler kaldıkları evlerden sokağa atıldılar. Şimdi de belediye ile yapılan anlaşma geçersiz ilan edildi. Gene mülteciler sokağa atılacaklar. Çalışma, dolaşma, barınma hakkı olmayan mülteciler sokakta hangi sosayl, yada sanatsal faaliyeti gerçekleştiril de “kriminal” olmaktan kurtulacaklar. Bunun nedenlerini sistem yanlısı medya hiçbir şey yazmıyor. En büyük kriminal eylem, insanların yaşam haklarını yasaklayan eylemlerdir.

Artık belli bir mücadele deneyimi kazanmış olan direnişçi mültecileri sokağa atarak direnişi bitirme şansı bulunmuyor. Kampta, çadırda, evde ya da sokakta bu direniş sürüp gidecek.

Altarnatif projemizle Ohlauer okulunda kalma direnişimiz devam edecek. Oranienplatz’da fotoğraf, politik mülteci kafesi gibi çalışmalarımız sürüyor. Önümüzdeki ay gene üç gün sürecek olan bir mülteci konferansını hazırlıyoruz. Mülteci kamplarına karşı yeniden bir otobüs turu hazırlıkları var. Kitap ve dergi çalışmalarımız devam ediyor.

Belediye, Ohlauer okulunun boşaltılarak tamir edileceğini ve daha sonra yüz küsür mültecinin içeri alınarak burasının bir mülteci kampı yapılacağını söylüyor. Biz bunu kabul etmiyoruz. Zaten sokaklarda yaşamak zorunda kalmamızın nedeni izolasyon özelliği taşıyan mülteci kamplarını kabul etmeyişimizdir. Bir yığın mülteci kampı var. Mülteci kamplarında işkenceye varan uygulamalar var. Mülteci kamplarında bir suçlu gibi hapishane hayatı yaşamaya niyetimiz yok. Mülteci kamplarında kalacağımıza sokakta özgürlüklerimiz için mücadele etmeyi tercih ederiz.

Kobane’den bizim mülteci direnişi için gelen dayanışma bildirisinde, Kobane’de kuşatıldıklarını ve özgür hareket etmekten yoksun olmamın ne anlama geldiğini bildikilerini yazıyorladı. Bizim burdaki izolasyon sisteminin kendilerinin çok iyi anladıklarını söylüyorlardı. Bazı okurlar bu iki konunun bir bağlantısı olmadığını düşünebilirler ama bu yanıltıcıdır. Mülteci ve göçmen sorunu demek, savaş ve sömürü sorunudur. Şimdi Kobane’de yaşayan insanların üzerine bomba yağdırılıyor, kafaları kesiliyor. Kadınlar köle pazarlarında satılığa çıkartılıyor. Bu ortamdan bir şekilde kaçan insanlara avrupada ve diğer coğrafyalarda izolasyon hayatı dayatılıyor. Bu nedenledik ki Kobane’deki yoldaşlarımızın direnişi ile bizim direnişimiz aynı nedenlere dayanıyor.

Kobane’de yaşanan Stalingrad emsali direnişi saygıyla selamlıyoruz. Bombalar altında olmasak da hareket özgürlüğünün yasaklanmasını, izolasyonu, dışlanmayı medyanın yalan haberlerini biliyoruz ve Kobanideki direnişçilerle benzer duygular içindeyiz. Kobane’deki çatışma insanı köleleştirmek isteyen sistemle, bu kölelik sistemine karşı özgür bir hayat kurmak isteyenlerin çatışmasıdır. İki ayrı dünya, iki ayrı felsefe savaş halindedir. Özgür bir hayatı yaşamak için Kobane’deki halkın direnmekten başka bir seçeneği bulunmuyor. Bizim de özgür yaşamamız için izolasyon sistemine karşı direnmekten başka bir seçeneğimiz bulunmuyor.

Birer köle gibi izolasyon sınırları içinde yaşamak ya da özgürlük için savaşmak seçeneği ile karşı karşıya olan insanlık, ikinci seçeneği bir gün tercih edecektir. Kobane’de bu direniş seçeneği tüm dünyaya örnek oluyor.

Yasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz

18.10.2014

Turgay Ulu

Berlin