HENKEL POLİTİKASI İLE HERMANN POLİTİKASI ARASINDA NE FARK VAR

HENKEL POLİTİKASI İLE HERMANN POLİTİKASI ARASINDA NE FARK VAR
Henkel, CDU partisinden ve işçişleri bakanıdır. Hermann da Yeşil Parti’den Kreuzberg belediye başkanıdır. Biz de sokaklarda mücadele yürüten mülteci grevcileriyiz. Biz direnişçiler olarak bu iki siyasetin arasındaki farkı bir türlü anlayamadık. Bu farkı anlaşılmaz kılan Yeşil Partinin izlediği siyaset tarzıdır. Zira CDU siyaseti aslında başından beri aynı şeyi söyledi ve aynı şeyi yaptı. Bu anlamıyla Henkel politikasında anlaşılmayacak bir yan yok, direk mülteci hareketi karşıtı bir pozisyonda bulunuyor.
Hermann ya da Yeşil Parti ise bize tam bir bukelemun gibi görünüyor. Araziye göre, duruma göre renk değiştiriyor, kılıktan kılığa bürünüyor.
Teorik olarak Yeşil Parti, mülteci hareketinin taleplerini kendilerinin de savunduklarını söylüyorlar. Eyalet dışına çıkma yasağı, sınırdışı politaları ve mülteci kampı sisitemine karşı olduklarını söylüyorlar. Ancak iş pratiğe geldiğinde bir anda renk değişiveriyor.
“Mülteci kamplarının kapatılmasını savunuyoruz” diğen Yeşil Parti, şu anda Ohlauer okulunu polis zoruyla boşaltıp ardından bu okulu mülteci kampı haline getirmek isityor. Politik mülteci merkezi için olmayan para, mülteci kampı için hemen var oluyor. Okul boş iken bekçilere para ödenmeye devam edecek ancak mülteciler içinde iken aynı bekçilere ödenecek para bulunamıyor. Onyıllardır boş duran okul binasının elektrik ve suyu çalışır durumdadır. Ancak içinde insan yaşanınca elektrik ve su sorun olmaya başlıyor.
Bakın Monika Hermann, Taz gazetesine birkaç gün önce verdiği röportajda ne diyor. “Eğer Cuma gününe kadar (bugün çoktan doldu) mülteciler kenrdi istekleri ile okulu terketmezlerse polisi çağıracağız”. Kendisiyle röportaj yapan gazeteci soruyor; “peki Oranienplatz ve Ohlauer okulundan atılan bu mülteciler ne yapacak? Hermann cevap veriyor: “İtalya’dan gelmiş olanlar geri gitsin, mülteci kamplarını terkedenler kayıtlı bulundukları mülteci kamplarına geri dönsünler”. Şimdi biz soruyoruz, bu Hermann argümanı ile Henkel argümanı arasında ne fark var? İkisi de aynı şeyi söylüyor.
Monika Hermann, Oranienplatz’ın polis operasyonu ile yıkıldığı gün Dilek Kolat ile birlikte gelmişlerdi. Zorla yıkım sonrasında belediye ve senato “barışçıl çözüm” diye bu yıkım operasyonunu övdüler. Oranienplatz farelerden ve insanlardan “temizlenmiş” bunun yerine buraya yeşillikler ekilmişti.
Oranienplatz’ın yıkımına katılan bir kısım mültecileri Yeşil Parti kendi çalışmalarında kapak fotoğrafı olarak kullanıyordu. Fakat bu sahte hümanizm maskeli balo uzun sürmedi. Şu anda Oranienpaltz’dan ve Ohlauer okulundan daha önce çıkartılan ve başka yerlere, sahte vaatlerle yerleştirilen mültecilerin hepsi sokağa atıldı.
Yeşil Parti, mültecilerin sokaklarda çadırlarda yaşamasını hümaniter bulmuyordu. Devrimci mültecileri de hümaniter olmamakla suçluyorlardı. Bunları söyleyenler şimdi tüm mültecileri sokağa attılar ve daha önce çadırları olan mültecilerin artık çadırları da yok.
Sonuç olarak Yeşil Parti siyaseti mülteci hareketine diğer partilerden daha fazla zarar verdi. Hareketin içerden bölünerek zayıflamasını sağladılar. Mültecileri değişik yerlere dağıttılar. Şimdi mültecilere İtalya’ya gidin, mülteci kamplarına geri dönün diyorlar.
Yeşil Partinin içinde bulunan kimi Türkiye kökenli hanımlar ve beyler, onların parlementolarını işgal ettiğimiz zaman bize; “sıkıysa bu eylemleri Türkiye gibi ülkelerde yapın” diyorlardı. Bizim Türkiye gibi ülkelerde yaptığımız eylemleri algılayabilecek durumda olsanız ağzınız açık kalır diye cevap vermiştik onlara, kendi kürsülerinden. Bu hanımlar ve beyler, Afrikalı mültecilerin kriminal işler yaptıklarını, kadınları rahatsız ettiklerini söylüyorlardı. Şu anda Türkiye’de Suriye’den gelen mültecilere aynı argümanlar kullanılıyor. Suriye’den Türkiye’ye kaçan mültecilerin hırsız olduğu, kadınları rahatsız ettikleri, devletten bedava para aldıkları vb. Gibi söylemler devam ediyor. Almanya’da mültecilere karşı kullanılan söylemlerin kopyası gibi bunlar.
Ultimatom süresi dolduğu halde Ohlauer okuluna henüz bir polis operasyonu olmadı. Son olarak okula milletvekillerinin girmesi yasaklandı. Ohlauer okulunun etrafında yeşil bir demokrasi uçuşuyor. Ama bu yeşil çevre yeşili değil askeri bir yeşil. Renkler birbirine karıştırılmasın.
Yeşil Parti’den isteğimiz daha tutarlı olmalarıdır. Bir yandan silah ticaretinin altına imza atıp öbür yandan mülteciler hoşgeldi demeyin. Bir yandan, “mülteci kampları, sınırdışına çıkma yasağı, sınırdışı politikaları kaldırılsın” derken; diğer yandan “mülteciler İtalya’ya, kamplara geri dönsün demeyin. Birbirine karşıt şeyleri söylediğinizde sizi anlamak zor oluyor.
Mülteci meselesini en çok pragmatist bir biçimde kullanan Yeşil Parti, direnişimize destek veren öğrenci hareketini ya da evsizler hareketini pragmatizmle eleştiriyor. Daha sonra da sokağa attıları mültecileri, pragmatizmle eleştirdiği destekçilerimizin evlerine almasını öneriyor. Mülteci sorununu, yaratıcıları olan devletlerin çözmesi gerekir. Bizi destekleyenler zaten ellerinden geleni yapıyorlar. Yeşil Parti, devletten ve parlementodan bir çözümü zorlaması gerekirken bizi destekleyenlerin özel evlerini bize açarak bir çözüm bulmasını bekliyor. İşgal yerlerini ise polis zoruyla boşaltmak istiyor. Neresinden bakarsan çelişkiyle dolu.
Yeşil balonlar uçurarak, Oranienplatz’a ot ekerek humanist olunmaz. Sizin rolünüz şu anda onayladığınız bu sömürü rejiminin yırtıklarını yeşil renklerle yamamaktır. Bari kendinize solcu, sosyal demokrat gibi sıfatlar yapıştırarak anlaşılmanızı zorlaştırmayın.
Yeşil kuşatma da sokak direnişimizi bitiremeyecek. Direnişimiz değişik plan ve programları ile yoluna devam ediyor.
Yaşasın İnsanlaşma Ve Ortaklaşma Mücadelemiz
03.11.2014
Turgay Ulu
Berlin